Mahkeme dün
Osman Kavala'nın da aralarında
bulunduğu
ünlü Gezi davası sanıkları hakkında kararını verdi. Geçtiğimiz duruşmada müebbet hapis cezası istedikleri sanıkları beraat ettirdi.
Ülke ikiye bölünmüş durumda...
Gezi'ciler
"barışçıl bir eylem yaptığımız tescillendi" diye seviniyorlar.
Karşı taraftakilerse "
o zaman yaşadıklarımız neydi" diye sitem ediyorlar.
Davanın başından beri
analizlerimi yargılanan isimler üzerinden yapmadım. Dolayısıyla şimdi de bu
kararı Gezi'nin aklanması olarak okuyorum.
Zira iddianamenin "sığlığından" yakınmamın nedeni de bugünkü sonucun geldiğini okumamdı.
Ama kimseye dinletemedik.
Hatta hukuki sürece dair eleştirilerin yapılmasını ve bazı "özensizliklerin" altının çizilmesini "liberal takıntı" diye değerlendirenler bile oldu.
Tıpkı, ezberleri tekrarlamanın en güvenli yol olduğuna dair
reflekslerin depreştiği her kritik olayda olduğu gibi.
Keşke bu olayda aynı hatalara düşmeseydik.
***
Ancak, mahkemenin birebir şahıslar hakkındaki kararı ne olursa olsun Gezi'ye dair kamuoyunun geniş kesiminin kanaati bellidir.
Vatandaşların hayatını kaybettiği, kamu görevlilerinin
yaralandığı,
milyarlarca dolarımızın hortumlandığı o
günler organize bir faaliyetin bir
ürünüdür.
Ve hedef, ilk günlerde bazı vatandaşları da cezbeden ağaç hassasiyetiyle de alakalı değildir. Amacın 17-25 Aralık operasyonuyla devam ettirilecek bir süreç sonucunda,
Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi olduğu ortadadır.
Olayları körükleyen oyunculardan
Mehmet Ali Alabora'nın o günlerde söylediği
"mesele iki ağaç değil sen hâlâ anlamadın mı" şeklindeki itirafı da geyik konusu değildir.
Bu yüzden şimdi karşımıza çıkıp "
hayır tek mesele iki ağaçmış" diyen yargımız hiç kusura bakmasın.
***
Bu arada daha önce 2007 yılında benzer bir operasyonla (Cumhuriyet mitingleri) Cumhurbaşkanlığı adaylığı engellenmek istenen
Abdullah Gül'ün Gezi Mahkemesi öncesi
ihsası reyi de ibretlik olarak tarihe geçti.
"Tren kaçmadan" Gezi'yi desteklediğini ilan etmenin telaşına herkesten önce
düşen Gül'ü takiben, Ahmet
Davutoğlu'nun yaptığı açıklamayı
da unutmamak lazım.
Atanmamış başbakanımız da "Gezi mağduru" olduğuna
dair şikâyetini geri çekmiş.
Yoksa
"atanmamış Cumhurbaşkanımız" mı
demeliyim?
Öyle ya, Erdoğan'ın adaylığı engellenebilseydi
Türkiye'yi Cumhurbaşkansız "komazlardı" değil mi?
Tıpkı 15 Temmuz'da Erdoğan'ı ortadan kaldırmayı başarabilselerdi, bizi başsız komayacakları gibi...
Sahi,
Gül ve Davutoğlu arasındaki husumete varan rekabetin asıl sebebi hakkında
hiç düşündünüz mü?