Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün İran'da tümdünyanın gözlerininçevrildiği "İdlib" konulu zirvedeydi.
Erdoğan, İran ve Rusya heyetleri ile gerçekleştirileceği üçlü zirve öncesi Hasan Ruhani ile, ardından Vladimir Putin ile baş başagörüşmeler yaptı.
Zirveden sonra yapılan açıklamalarda Moskova ve Putin'in Şam rejimi ile ilgili "bilindik" rezervlerini koruduğu görülüyor.
Her iki ülkenin İdlib konusundaki tutumu genel olarak, Suriye'de ABD'ye karşınüfuz alanını genişletme üzerine kurulu.
Türk tarafının masadaki argümanları ise, 3 milyonu aşkın sivilin yaşadığı kentteki "insani durumu" önceleyen bir içeriğe sahip. Bu tutum bir tercihin ötesinde, İdlib'in nüfusu kadarSuriyeliyi topraklarında barındıran Ankara için bir zorunluluk.
Kaldı ki sahada 12 kontrolnotasıyla yükün büyüğünüomuzlayan Türkiye, Suriye'deiç barışın sağlanması için hiçbirsorumluluktan kaçınmayacağınıda açıkça gösterdi. El Kaide bağlantılıradikal unsurlara karşı yaptığıaçıklamalarla, Suriye'de alanainen diğer ülkeler gibi, "teröristtenterörist beğenmediğini"de açıkça ortaya koydu.
***
Erdoğan'ın İdlib konusundaki kararlığının, Putin ve Ruhani'nin açıklamalarında da kısmen yumuşama sağladığı açıkça görülüyor.
Zira her iki lider, özellikle Ruhani, Esad'la müzakere vurgusuna İdlib'deki sivillerin yaşam hakkıyla ilgili "değerli" ekler yaptılar.
Ancak hepimiz biliyoruz ki, sahada yaşananlar, resmi açıklamalarla çoğu zaman örtüşmüyor.
Sanırım üçlü zirve öncesiRusya'nın İdlib'i bir kez dahavurması bunun en netörneği.
Dahası İdlib'de yaşananlar ve yeni bir göç dalgası gibi yakın tehlikeler yalnızca Tahran zirvesininbileşeni üç ülkenin tutumuna bağlı değil. Suriye'de, özellikle Fırat'ın doğusunda PKKYPG'li teröristlerin açık destekçisi olan ABD'ninfaaliyetleri de sorunun çözümü önünde büyük bir engel.
Dünkü zirvede İran tarafının, Türkiye'nin kendi güvenliği ve Suriye'nin demokratik dönüşümü için gündemde tuttuğu bu soruna karşı kısmen duyarlıyaklaşımı da kayda değerdi.
***
Bu zirve bir kez daha tüm dünyaya Suriye'nin geleceği konusunda Türkiye'nin kilit bir ülke olduğunu gösterdi.
Bundan sonra "çağdaş dünyaya" düşen, insanlığın ortak birikimi olan değerleri bu coğrafyada temsil eden Türkiye'ninSuriye'deki etkinliğinin birdenge unsuru olarak artmasına destek olmak.
Aksi takdirde tüm Avrupa'yı ve dolaylı olarak ABD'yi etkileyecek, tarihin gördüğü en büyük demografik hareketlilik daha da artacak...
Ve mülteci kapasitesinifazlasıyla dolduranTürkiye'nin bu hareketliliği karşılamakkonusunda "alternatiflere"yönelmesi de sürprizolmayacak.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.