"Yasadışı olanı derhal yaparız, anayasa dışı olan biraz zaman alır."
Henry Kissinger öldü. Sıcak yatağında, 100 yaşında, yerleşik medyanın "dünyanın en büyük diplomatı" olarak andığı bir isimken ve evindeki ödüller rafında Nobel Barış Ödülü varken öldü. Cehenneme inanmayan biri olsaydım kalbim kırılırdı; ama onun çektiği azaptan emin olduğum için bildiklerimi yazabilecek kadar öfkemi kontrol edebiliyorum.
Öncelikle
insanlık tarihinin en büyük toplu katliamcılarından biri olması, onun istisnai olduğunu
size düşündürtmesin. Kissinger, ABD başkanları Nixon
ve Ford ile dolaysız, kalan diğer tüm ABD başkanları ile
dolaylı olarak "çalışmış" bir
ölüm makinesiydi. ABD
yerleşik düzeninin bir yansımasıydı. Kissinger neyse
ABD odur, ABD neyse Kissinger odur. Yazının
kalanının bu çerçevede anlaşılması elzem.
Almanya'da bir Yahudi olarak dünyaya gelen Kissinger, 1938'de ailesiyle birlikte ABD'ye göçtü. 1943'te ABD ordusunda görev aldı. Harvard'da yüksek öğrenimini tamamlayıp akademik kariyerini inşa ederken,
CIA'in Avrupa İstihbarat Okulu'nda da eğitim verdi.
Yani ABD, Avrupa ve Japonya'da taş üstünde taş bırakmazken, Kissinger CIA ajanlarını eğitmekle meşguldü. 1960'ta siyasete girdi. New York Valisi Nelson Rockefeller'ın 1960, 1964 ve 1968 yıllarındaki başkanlık kampanyalarında
"kıdemli dış politika danışmanlığı" yaptı. ABD Başkanı Nixon tarafından
Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atandığında takvim yaprakları 1969 yılını gösteriyordu. Kissinger 1973 yılından itibaren ABD'nin Dışişleri Bakanlığı görevini de üstlendi. Bu iki görevi 1975 yılına kadar sürdürdü.
Kissinger'ın ABD dış politikasına getirdiği anlayış basitti: "Dış politikasının testi olarak kendisinden ahlaki mükemmellik talep eden bir ülke, ne mükemmelliğe ne de güvenliğe ulaşabilir." Kissinger,
"mükemmel bir ahlaksız"dı.
Vietnam'da ABD'nin işlediği bütün savaş suçlarına rağmen kazanamayacağını anlayınca ülkesinin askerlerini geri çekti. Yıllar önce yapılabilecek bir barış anlaşmasını geciktirdiği için Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü! Bu sırada
Kamboçya'da ölü sayısı 500 bine ulaşan seri bombalama emirlerinin her birinin altında imzası vardı.
Laos'a 270 milyon parça tesirli bomba atılması onun eseriydi.
Kissinger, bir
Siyonist olarak İsrail'in çıkarlarına hizmet etmekten geri durmadı ve bununla da övündü.
İsrail'in 1967 yılında işgal ettiği bölgelerden çekilmemesini
sağladı. 1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında Mısır'ın
mevzi kazanmaya başlaması üzerine Amerikan tarihinde
İsrail'e en büyük silah yığınağını gönderdi. Bir yandan
Mısır'ı Birleşmiş Milletler kararıyla ateşkese zorladı,
diğer yandan İsrail'i defalarca ateşkesi bozup saldırmaya
teşvik etti. ABD ordusunun,
İsrail'in kazanması için Sovyetler Birliği ile çatışmayı göze alacak bir alarm durumuna geçmesini
sağladı.
Kissinger, ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin ardından Arap ülkelerinin başlattığı petrol ambargosuna karşı koymak için bu ülkelere baskı yaptı. Bu baskının sonunda Suudi Arabistan'ın Filistin dostu şehit Kralı
Faysal'ın, yeğeni tarafından öldürüldüğünü de hatırlatalım. Kissinger'ın kanlı eli sadece Güney Asya ve işgal altındaki Filistin'de değildir. 1973 yılında
Şili'de Latin Amerika'nın
seçimle iktidara gelen ilk sosyalist devlet başkanı olan
Salvador Allende'nin General
Pinochet tarafından devrilmesini ve
başkanlık konutunda öldürülmesini organize etti. Kissinger'e göre Allende hükümeti bir virüstü ve durdurulması gerekiyordu. Bu düşüncesini hayata geçirmek için
Şili'de on binlerce insanın öldürülmesinin fikir babası oldu.
Sovyetler Birliği'nin güçlenmemesi bahanesiyle ellerini masum insanların kanlarıyla yıkamaktan hiç vazgeçmeyen Kissinger, Çin ile ABD arasındaki diyalog kapısını açan adam olmayı da ihmal etmedi. Arjantin, Uruguay, Bangladeş'teki suçlarını anlatmaya yerim kalmadı.
Amerikan dış politikasının 60 yıllık kanlı tarihinde özel yeri olan bir canavar, leş olup gitti.
Azabı çetin olsun.