Gerçekler her zaman hoşumuza gitmeyebilir. Hatta çoğunlukla can sıkıcıdır. Robert Gilpin'in dediği gibi "gerçekçileri kimsesevmez." Çünkü gerçekçilik hayal edileni değil de mümkün olanı anlatır.
Gerçekçi bir ifade tarzını dile getirmek iyi günde de zordur kötü günde de. İyi günde gerçekçilik taslamak biraz felaket tellallığı yapmak gibidir. Kötü günde de insanların içi burkulurken sanki teslim olmayı tavsiye eder gibi görünebilir. Her iki halde de insanların gerçekle yüzleşmesi zor olduğundan gerçekçilik tatsız bir hava bırakır. Ama bir yandan da kaçınılmazdır. Gerçekler üzerinden hareketedilmezse felaketler er ya da geçpatlıyor. Katlanarak üzerimizegeliyor.
Kudüs'te yine bir Ramazan ayında Müslümanların yaşadıklarını görünce bunlar geldi aklıma. Bir yandan Filistin halkının kutsal direnişe bakıyorum, bir yandan 70 senedir hiçbir sonuç alınamamış olmasına. Bir yandan dirençli olmak gerektiğini biliyorum, bir yandan yeterli güç olmadan direnmenin ne kadar sürebileceğini söyleyemiyorum. Şiddetlekınıyorum ama kınamanın neişe yaracağını bilemiyorum."Dünya kamuoyunu uyandırsak"diyorum sonra "uyansa ne olur"diyorum. Sanki bilmiyor mu?"Arap ülkeleri birleşse" diyorumortada "gerçek Arap devletlerivar mı ki" diye düşünüyorum.Arap sokaklarının heyecanıgün gelir kazanır mı diyeumutlanıyorum son on yıldayaşananları düşününce yenidenhayal kırıklığına düşüyorum.
Gerçekler acıdır ama bu acı gerçekleri tespit etmeden gereksiz hayallere tutulmak çok daha acı sonuçlar doğurur. O nedenle gelin bazı gerçekleri açık açık ortaya koyalım. Oradan geriye ne kaldığını düşünmeye çalışalım. Bir, İsrail sürekli baskı veşiddeti artırıyor ve bu sayede 70yıldır alanını genişletiyor. İki, ezilmişliğin şiirsel biryanı olsa da kutsal hiçbir tarafıyok. Direnmek önemli amakazanmak için yeterli değil. Üç, dönüp uluslararasıörgütler ve kamuoyunabakmanın bir anlamı yok.Çünkü aslında Arap Ligi diye birkurum yok. Çünkü gerçekte Arapdevletleri bile yok. Kukla rejimlerinbirlik olması da beklenemez. İslamİşbirliği Teşkilatı var ama işbirliği yok.İşbirliği olmadığı için yaptırım gücüde yok. BM ve diğer Batı merkezlikurumları zaten bir kenara bırakın.
Peki ne mi yapalım? Nasıl mı olur? Tarifi kolay yapması zor. Öncelikle bu gerçekleri görelim. Yüzleşelim. İslam dünyasının içine düştüğü ezilmişliği kutsayan zihniyeti bir kenara bırakalım. İslam ülkelerinin güç kazanması gerektiğini bilelim. Çünkü Kudüs dahil Müslümanların bütün sorunları güçsüzlükten kaynaklanıyor. İslam dünyasınınher şeyden önce bir büyük güceihtiyacı var. Çünkü işbirliğiancak başat bir gücün etrafındakurulur. Başka da sihirli birformül yok. Ya bu gerçeğianlarız ve bu yolda bir gelecekinşa ederiz. Ya da aynı çıplakve çirkin gerçekliğe bir yetmişyıl sonra bizim torunlarımız dakatlanır. Bundan gayri edilecekbir lafın da pek bir anlamıolduğunu sanmıyorum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.