Başbakan Binali Yıldırım'ın İngiltere dönüşü uçakta yaptığımız sohbette söyledikleri, kitle iletişimaraçları ne kadar gelişmiş olursaolsun algı inşası için çalışanlarınhala başarılı olabildiklerinin göstergesi.
Açık olan şu ki, görevi olup bitenleri yani olguları aktarmak olan medyanınönemli bir bölümü, dahaçok hakim güçlerin arzu veisteklerine göre yayın yaparak,algı oluşturma peşinde.
Resmi görüşmeler arasında İngiliz medya temsilcileri ile görüşmeler yapan Başbakan Binali Yıldırım'ın, ağırlıklı olarak 15 Temmuz'la sonrası oluşturulan algılarla bağlantılı sorulara muhatap olması, gerçekleryerine yalanların yayılması içinuğraşanların boş durmadıklarını gösteriyor.
Kendilerine verilen vazifeyi başarılı bir şekilde yerine getirmek için algı oluşturmaya çalışan ülkemizdeki yayın organlarını anlayabilmek belli ölçüde mümkün. Basın ahlak kuralları gibi mevzularla pek ilgileri yok çünkü.
Ancak, oldukça kapsamlı yayın ilkelerine sahip oldukları bilinen batılı yayınorganlarının da Türkiye söz konusuolduğunda algı operasyonlarıyapmaları, en azından ayıp.
Başbakan Yıldırım'ın yaptığı açıklamalar, İngiliz medya organlarının bundan sonraki yayınlarını olumlu yönde etkiler mi, bilinmez. Bizim yaşadığımız türden olaylar en azından yakın zamanda yaşanmadığı ve yaşanma riski de olmadığı için, empati yapabilme ihtimalleri biraz zayıf çünkü.
Başbakanımızın: "Bu iş yaşamadan anlaşılmaz... Parlamentonuz,Buckingham Sarayı bombalansaydı ne yapardınız? Bu kadar savunmasız insan öldürülseydi, şehit edilseydi ne yapardınız? Bu ülkenin seçilmişCumhurbaşkanını öldürmeyekalksalardı, ülkenin Başbakanınınarabasını tarasalardı ne yapardınız?" şeklindeki sözlerini dinleyenlerin, insafa gelmesi ümit edilebilir yine de.
BU DA GEÇER YAHU!..
Bir ülkeyi teslim almak ya da baş eğdirmek için birtakım girişimlerde bulunurken suçüstü yakalanan birileri söz konusu olduğunda, bunun bir karşılığı olması gerektiği konusunda kimsenin şüphesi olmaması gerekir. Darbe yapmaya kalkışanlarınherhangi bir takibata uğramamasınıistemek, bundan sonra benzeriniyapmalarına imkan verin demektenfarksızdır herhalde.
Başbakan Yıldırım'ın şu sözleri de, bundan sonrası için adeta bir yol haritası niteliğinde: "Bizim yeterli halkla ilişkiler çalışmamız, lobi çalışmamız yok. Terör örgütü vaktiyle milletten çalıp çırptığı paralarla burada bütün kanalları kullanarak Türkiye aleyhine bir algı oluşturmaya çalışıyor. Bu geziöyle ümit ediyorum ki, insanlarınkafalarını biraz aydınlattı. Algı ileolgunun aynı olmadığını anlatmayaçalıştık. Bunlara devam etmek lazım." Türkiye'nin yakın dönemde yaşadıklarına yönelik tavrın arkasında, aslında imkansızmış gibi gözüken olaylar yaşamış olmamızın da büyük payı var şüphesiz. Ülkemizi zayıflatmakiçin çalışanların, batı medyasınıetkileme konusunda başarılıolmalarının katkısını da unutmamak gerek tabii.
İş camiası ve yatırımcılarla yaptığı görüşmeler sırasında: "Tamam, Türkiye ekonomisi iyi, büyüme oranları yüksek, reel sektör başarılı. Fakat son zamanlarda kurdaki dalgalanmalar nereyegidecek, ne olacak, yatırımcınıngelecek kaygıları nasıl giderilecek" gibi soruların ön plana çıktığını aktardı Başbakan Yıldırım.
Güzel olan, dile getirilen bu tür kaygıların cevabının katılımcılar arasında bulunan Türkiye'de iş yapma alışkanlığına sahip, kültürümüze, insanımıza aşinalığı olanlar tarafından verilmiş olması:
"Türkiye'de buna benzer olaylar yeni değil. Türkiye son 10 yılda 10-15sefer böyle zorlukla karşılaştı. Herseferinde üstesinden geldi. Onuniçin biz Türkiye'ye güveniyoruz!.." Neydi o meşhur söz?.. Bu da geçer yahu!..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.