Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyareti vesilesiyle bulunduğumuz Ukrayna ve Sırbistan'daki müşahedelerimiz, Avrupa'nın güçlüülkelerinde 90'larda geçerli olanbaşkalarını ezme mantığının temelolarak değişmediğini gösteriyor..
Sosyalist blokun çözülmeye başladığı yıllarda, Doğu Avrupa ülkeleri, kardeşbildikleri Avrupa ülkelerinin kendilerineyardım edecekleri ümidindeydiler. Ancak bir süre sonra, bu ülkelerin kendilerine bakışlarının tamamen çıkar odaklı olduğunun farkına vardılar.
Doğu Avrupa'nın serbest ekonomiye geçiş yapan ülkeleri, kapanan fabrikalarının Avrupa sermayesi tarafından satın alınarak çalıştırılacağını ve böylelikle işsizlikten ve sefaletten kurtulabileceklerini düşünüyorlardı. Avrupa sermayesi ise Komünizmdolayısıyla zayıf düşmüş kardeşlerineyardımcı olmak yerine, ellerindekilerinimümkün olduğu kadar ucuza kapatmaderdindeydi. Bunun için uzunca bir sürebeklediler ve nerdeyse bedavaya, çaresizülkelerin ellerindeki varlıklara kondular.
O dönemin en çirkinliklerinden birisi de, bu süreci hızlandırmak isteyen güçlü sermayedarların, Komünizmden yenikurtulan ülkelerin yöneticilerinizorlamak için öncelikle medyasektörüne el atmalarıydı.
Uzun yıllar sosyalist sistemde yaşadıktan sonra kendilerine yeni yönler çizmek için uğraşan ve bu arada oldukça ciddi sıkıntılı süreçlerden geçen ülkelerin, 90'lardan beri yaşadıklarına yeni sahifeler ilave ediliyor bu günlerde.
Avrupa Birliği ve Rusya arasında sıkışan Ukrayna'nın ve yönünü AB olarak belirlemiş Sırbistan'ın yaşadıkları, genelde batı veözelde Avrupa ülkelerinin dünyayamenfaat odaklı bakışının değişmediğinin göstergesi.
Bölge ülkeleri için yapmaları gerekeni yapmayan bu ülkeler, birisi çıkıp yapılması gerekeni yapmaya başladığında da, ciddi şekilde bozuluyorlar.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bu ülkelere gerçekleştirdiği ziyaretin Avrupa ülkelerinin ve özellikle Almanya'nın dikkatini çekmiş olması boşuna değil.
MEYDAN BOŞ DEĞİL... Başkalarıyla olan ilişkilerine 'Hep bizkazanalım' mantığı ile bakan Avrupaülkelerinin, Türkiye'nin kurduğu ve kurmayaçalıştığı bütün ilişkilerinde öne çıkardığı'kazan kazan' anlayışından rahatsızlar belli ki.
Hangi ülke olursa olsun, münasebetlerine 'Bu ülkeye ne verebilir ve onunlabirlikte neler yapabilirim?' anlayışı ile yaklaşıyor Türkiye. Bu anlayışla temas kurduğu ülkeler de, başkalarının kendilerine dayattığı yüksek faturaları bildiklerinden, Türkiye'nin uzattığı eli sıkmaktatereddüt etmiyorlar.
Böylelikle ticari hareketlilikleri arttığı gibi, Avrupa ülkeleri ile münasebetlerindede daha avantajlı bir konuma gelebiliyorlar.
Ukrayna ve Sırbistan'da gerçekleştirilen temaslarda, gerek Türkiye ve gerekse iki ülke açısından önemli adımlar atıldı ve atılacak, yeni adımlar da belli bir programa bağlandı.
Detaylarını Cumhurbaşkanımız'ın seyahat dönüşü yapacağı açıklamalardan öğrenebileceğimiz bu gelişmelerin en güzel tarafı da, Ukrayna ve Sırbistan'da yapılan ve samimi bir havada geçen görüşmelerin bir tür 'Gönüllerin fethi' şeklinde gerçekleşmiş olması.
Ancak daha da önemlisi, atılması gereken adımları zamana yayarak muhatabınıköşeye sıkıştırarak ezmeye çalışanzihniyet mensupları da, meydanın boş olmadığını görmüş oldular.
Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, 'Ne alabilirim?' değil, 'Neverebilirim?' ya da 'Beraber neyapabiliriz?' anlayışı ile yaklaşıyor muhatap ülkelere...
Batılı ülkelerin Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanımız'a yönelik husumetlerinin önemli sebeplerinden birisi de bu zaten...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.