İfade ve basın özgürlüğününeksik ya da aslında hiç olmadığı,ülkenin otoriter bir şekilde yönetildiği,farklı seslere müsaadeedilmediği, özellikle deOlağanüstü Hal sebebiyle işlerindaha kötü hale geldiği... vb. birsürü iddia, birileri tarafındanısrarla tekrarlanıyor.
İddia sahiplerinin bazıları art niyetli. Çünkü geçmişlerindedaha çok yasakçıyönleriyle öneçıkmış kişiler bunlar. Konuya 'birileri bu kadar gürültü çıkardıklarına göre mutlaka bir şeyler vardır' düşüncesiyle naif bir şekilde yaklaşanlar da var tabii.
İfade ve basın özgürlüğü olmadığını tekrarlayanlar, ağır eleştiri hatta hakaret sayılabilecek yayınlar yapılabilmesini ve vatana ihanetin dahi makulkarşılanması gerektiğinisavundukları, malum. Ancak bu çevrelerin, eleştiriye hatta gerçeklerin söylenmesine bile tahammül edemedikleri de biliniyor.
Özgürlük naraları atmaktan bitap düşenlerin, kendileri ya da kuruluşları ile ilgili objektif haberler yapıldığında bile apar topar mahkemelere koştuğu bir ülke Türkiye. Bereket, mahkemelerdeFETÖ etkisi sıfırlandığı için,haberciler belirli ölçüde rahat artık.
Özellikle de konuya naif yaklaşanları düşünerek, her hal ü karda iddialar üzerinde yine de durmak gerek.
Ancak, çeşitli özgürlüklerle ilgilieksiklik iddialarını evrenselkriterler açısından mı yoksaülkemize özel şartlar üzerinden mideğerlendireceğimiz konusunda, işçatallaşıyor.
Bu iddiaları belirli bir kasıtla dile getirenlerin, geçmişteki ve şimdilerdeİmam Hatip Okullarına yönelikrahatsız tavırları, aslında öylepek de özgürlükçü olmadıklarınıngöstergelerinden mesela. Aynı şekilde kılık kıyafet özgürlüğü konusunda gelinen aşamadan ciddi şekilde rahatsız olduklarını da söyleyebiliriz.
DÜN NASIL İSELER...
Geçmişte takındıkları tavırların o zamana has olduğu, dolayısıyla günümüzde hakikaten özgürlükçü olabilecekleri şeklindeki yaklaşım da pek geçerli değil. Çünkü özgürlükistedikleri hususlara baktığımızda,bunların hemen tamamınıntoplumun genel ahlak kurallarıylauyuşmayan marjinal konularla ilgiliolduğu görülüyor.
Yani özgürlük eksikliği iddialarının evrensel kriterler üzerinden değerlendirilme imkanı yok. Bize özgü şartlar denince de, özgürlük konusunun demokrasi ile çatışması ihtimali var.
Bu kesimlerin özgürlük taleplerinin başlıcalarının toplumun genel ahlak kurallarıyla çatışması, problemin temel unsurlarından. Konuya geniş kapsamlı yaklaştığımızda da iş pek değişmiyor.
CHP'nin 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası koalisyon için dile getirdiği şartlar, nasıl bir zihniyetle karşı karşıya bulunulduğunun bir özetiydi. Eğitimsisteminde 4+4+4 yerine 1+8+4'egeçilmesi, kamudaki başörtüsüserbestisinin gözden geçirilmesigerektiği, CHP Liderinin öncelikli talepleri arasındaydı, malum.
Yakın zamana kadar bütün evrensel ölçüler ülkemize has değerlendirmelere tabi tutuluyor ve insanlar benzersiz baskılarla karşı karşıya kalıyorlardı. Laiklik evrensel değil 'bize has'kriterlere göre değerlendiriliyordumesela. Temel hak ve hürriyetler bile,'bize özgü' denilen dayatılmış şartlaragöre belirleniyordu.
Bu sebeple inançlı kesim korkunç baskılarla yüz yüze kalırken, yine de herkesin özgürce yaşadığı iddia ediliyordu. Başörtüsünüyasaklamak, Kur'an kurslarını veİmam Hatiplerin orta kısımlarınıkapatmak özgürlüklerin bir gereğiidi onlara göre.
Özgürlük olmadığını iddia edenlerin asıl derdi, aslında insanımızıntamamına sağlanan özgürlüklerdenduydukları rahatsızlık... Sadece kendi anladıkları türden vekendilerine has bir özgürlük istiyorlar...
Nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontmaktan 'vazgeçebilseler, anlaşabileceğiz belki...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.